Roger Bacon’a bir sürü deneysel yaklaşım borçluyuz borçlu olmasına da, yaptığı deneyler en az bunlar kadar uyduruk (I. Bölüm için tıklatınız). Ancak bir hayırları var. Metodolojinin oturmasını sağlamışlar. Deneyin başı kıçı, deney yapmanın adabı belli olmuş en azından. Dediklerine göre XIII. yüzyılda Petrus Peregrinus nam efendi böyle değilmiş. Bu çağın tek gerçek deneycisi de oymuş zaten.Toprağı bol olsun....Burada metodolojinin gereklerine az da olsa değinmek gerek. Neydi deneyin doğru olup kuramla ilişkisinin tam ve sağlam olarak bağlanabilmesinin şartı? Bir tek cümle açıklamaya yetiyordu her şeyi.”Bilimsel bir kuram ile deneyin verileri arasında doğru, tam ve pratik bağlar kurulduğunda kendisinden beklenebilecek bütün açıklamayı yapmış olmalıydı. Bu noktadan sonra sorulabilecek başka her soru bilimsel dille sorulamayacak bir soru olmalıydı.”Burayı atlamayınız. Bilimsel dilin alternatifi o zamanki Hıristiyanlık dünyası için büyük önem taşır. Tüm bilimsel sorular sorulduktan sonra sıra dinsel sorulara gelecekti. Eğer bilimsel bir ispat dinsel sorulara cevap veremiyorsa, vay haline o ispatın.Az mı çekti Galileo Galilei.Deney deney derken kuramın öncelliğini de bedavaya getirmeyelim. Bilim mantığı tarihi yıldızları pırıl pırıl parlayan kuramcı amcalarla süslenmiştir. Kuram genelde hep deneyden önce gelmiş kafanın, en azından çağ bilimine adanmış kafanın, içine yerleşmiş ve kuşku tohumlarını döllemiştir.Ne demiş Descartes? Nasıl demiş? Hah hatırladım..Cogito ergo sum.... Düşünüyorum öyleyse varım..Sistemli kuşkulanmanın babasıdır Rene Descartes. Ona daha epey dokunuruz kısmetse. Onun da toprağı bol olsun.
* * *
Bilimin babası anası ve anavatanı bana göre kimdir nedir neresidir bilir misiniz?Yunan'dan önce Babil'dir bilimin anavatanı. Babası geleceği bilmek isteyen ve savaşlara kahininden aldığı bilgilerle katılan hükümdarlar, anaları da bu kehaneti yıldızlardan alma umudundaki müneccimlerdir tabii ki. Her yıl yıldızların hangi konumda olacaklarını önceden görebilmek adına yılın her günü için kataloglar hazırlanmıştır. Babilli müneccimler bunları yapmış ama esas atmaları gereken bilimsel adımı Yunanlılara kaptırmışlardır;Olguları kurtarmak...Yani gözlenebilir veriye ilişkin açıklayıcı bir kuram oluşturmak.Bu da Yunanlı filozoflara nasip olmuştur.Deneyle ispatlamak...Eh o da Ortaçağı sollamış bilim adamlarının işi.Eh ilk ispatlanası kuramlarda dolayısı ile gök devinimleri.O yıldız nereye gitti. Bu gezegen nereden geldi. İlk olarak dairesel devinim keşfedilir. Bunun ispatı kolaydır. Koyarsınız katalogları üstüste daire çıkıverir ortaya. Az daha geliştirilen kuram bunları bir de içiçe geçmiş dairesel devinimler haline getirir elbet. Bunun da tek nedeni vardır.Sonsuza kadar devinim.Çare ne?Dairesel devinim.Yani boyuna yeniden başlangıç.Ne zaman başladı?İşte zurnanın zort dediği yer...Yunanlı zora gelince çok güzel kıvırtmış. Başlangıç noktaları hep efsanedir Yunan'da. Zeus hazretlerini kızdırır biri tutar Neptünü koyar oraya. Sonra Hera bilmem nereyi parçalar Ay oluşuverir falan filan. Doğru efsaneyi yazıyorum sanmayın, uyduruyorum.Tek sorun neydi bu bilimde? Bu hareketleri bir noktada toparlayabilmek. Neden sorundu peki bu? Zira herşey dünyanın etrafında dönüyor kuramının üzerine kuruluydu. Üzerinde yaşadığınız ve de dönmediğini gördüğünüz dünyayı dönüyor kabul etmek kolay iş mi? Zaten yuvarlak olduğu bile belli değil. Tepsinin üstünde duruyorsunuz neticede.İşbu bilimsel tartışmalar Copernicus - Galileo - Kepler üçlüsüne kadar ilerler.Araya adam gibi bilimsel değer taşıyan bir tek Leonardo da Vinci girer. Girer girmesine de onun da felsefeye faydası olmaz. O bir bilim adamı değil, o bir mühendislik ustasıdır. O bir filozof değil o bir sanat dehasıdır. Çağını aşan evrensel bir dahidir o. Yaptıklarının yarısı kalsaydı günümüze, herhalde çağımız çok daha değişik olurdu. Ancak bu pratiğe çok yakın usta bilimsel yapıtlarında hiç deneysel olmamıştır. Sezgisel olarak bulduğu ivme kavramını dile getiremez bir türlü.İvme deyip geçmeyin. Leonardo'da ivme hafiften kendini ortaya çıkarmış ama kararsız kalmıştır. Bir sefer cisimlerin katettiği yola, bir başka sefer ise düşme sırasında geçen zamana bağlamıştır bu kavramı büyük usta.Kolay iş değildir ivme. Uzaya göre ivme ile zaman göre ivme kavramlarını karıştırmak çok kolaydır. Zaten Leonardo neyle suçlanmıştır bilir misiniz?Uomo senza lettere...Kültürsüz adam.Cahil adam.
Bilimin dönüm noktası eylemsizlik ilkesinin keşfedilmesidir.Burada Leonardo ustanın hakkını yememek lazım. Bu ilkeyi bilmese dahi eylemsizlik ilkesini apaçık bir biçimde içeren bir sürü olguyu dile getirmiştir Büyük Usta.Leonardo usta tüm kararsızlıkları ve hatta çelişkilerine rağmen fizik ile matematiğin geleneksel düşmanlıklarına bir nebze son vererek fiziği dinamik ve matematiksel hale getirmede çok önemli rol oynamıştır. Cismin ağırlığının devinimdeki rolü ve bu ağırlığın statikten dinamiğe geçerken değişen enerji biçimindeki etkisini de biraraya getirebilmek için yoğun çabası da yazılarında ayan beyan ortadadır.Alexandre Koyre burada ince bir noktaya daha temas eder. Özellikle anatomik çalışmalarında Leonardo bilginin kaynağını işitmekten görmeye taşıyan ilk ciddi atılımcıdır. Visus auditus'un önüne geçmiştir. Bu ne demektir, bilir misiniz? Resim ve heykel müzik ile tiyatroyu solladı demektir. Peki bunun bilime tesiri nedir? Felsefeye tesiri nedir?Kalıcılık.Bağlılık - Sadakat. (Yani gerçeğe yakınlık)Galileo'ya kadar olan geçiş döneminde, ki buna bilimin de felsefenin de dine esir düştüğü dönem rahatlıkla diyebiliriz, adından bahsetmeye değer tek adam olan Leonardo ustayı burada bırakalım.